Hayat Dostun

Sağlığımız için yararlı bilgiler

Silikozis hastalığı, belirtileri, önleme yolları














SİLİKOZİS: Silikozis, taş ocağı, tünel ve diğer maden işçilerinin silisyum tozlarını uzunca bir süre solumaları sonucu gelişen bir pnömokon-yozdur. Silisyum akciğerler için çok tahriş edici bir maddedir. Bunun sonucu akciğerlerde yaygın iltihaplar ve bunu izleyen fibroz odakları ortaya çıkar. Hastalığın solunum sistemini bozup klinik belirtileri ortaya çıkarması 20 – 30 yıl gibi uzun bir çalışma süresini gerektirmektedir. Fakat bu tozlara yoğun bir biçimde hedef olan işçilerde hastalığın ortaya çıkması için 10 yıl yetmektedir. Hastalık uzun süre belirti vermeksizin sinsice ilerler. Akciğer dokusundaki değişiklikler zamanla amfizem, bronşektazi, kronik bronşit veya kor pulmonale tablolarına neden olabilir ve hastada bunlarla ilgili belirtiler ortaya çıkmaya başlar. Nefes darlığı, hızlı solunum, öksürük, halsizlik, göğüs ağrısı, ses kısıklığı, morarma, kan öksürme gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Bütün bu belirtiler genellikle ilerlemiş vakalarda ortaya çıkar. Bu da hastalığın teşhisinde gecikmeye neden olmaktadır. Silikozisli hastaların tüberküloz hastalığına yakalanma riskleri diğer insanlara oranla daha yüksektir.

Silikozis vakalarının da özel bir tedavisi yoktur. Çalışma koşullarının sağlığa uygun bir düzeye yükseltilmesiyle, çalışma alanlarının havalandırılması ve tozlardan yeterince temizlenmesi maden ve tünel işçilerinin bu hastalığa yakalanmalarını önlenmektedir.

Kefir Nedir ? Faydaları Nelerdir?

KEFİR
Kefir Kafkasya’ da yaşayan insanların sıklıkla kullandıkları sütün mayalandırılmasıyla elde edilen bir süt ürünüdür. Son yıllarda Avrupa ve Amerika’da yapılmaya başlanmış ve ülkemizde de Ziraat Fakültelerinin Teknolojisi bölümlerinde üretilmekte olup, sınırlı miktarda satışı yapılmaktadır.

KEFİR NEDİR ?
Kefir, kefir taneleri ile elde edilen Kafkas orjinli etilalkol ve laktik asit fermantasyonlarının bir arada oluştuğu tarihi geçmişi olan bir süt içeceğidir. Kefir çok karışık mikrobiyolojik yapıya sahiptir. Boyutları 0,5-3 cm arsasında değişir ve fındık yada buğday tanesi büyüklüğünde beyaz, beyaz-sarı arasında renklerde küçük karnabahar veya patlamış mısır görünümündedir.

KEFİR NERDEN GELMİŞTİR ?
Kefirin anavatanı Kafkaslardır. İlk kez Batı Asya’ da Türkler tarafından yapılan ve günümüzde pek çok ülkeye yayılan fermente bir süt ürünüdür. Kafkasyalılar kefiri su yerine içmekte ve gençlik iksiri olarak kullanmaktadırlar. Kafkaslardan dünyanın her tarafına yayılan Türkler bu içeceklerini beraberinde dünyanın her tarafına götürmüşler ve yaymışlardır. Şu anda bilimsel araştırma yapan fakülteler başta olmak üzere kuruluşlar kefirin faydaları üzerinde ciddi çalışmalar yapmakta ve önemli sonuçlara ulaşmaktadırlar.

KEFİR NELERE İYİ GELİR ?
Kullanımı ( içimi ) ve hazmı çok kolay olan kefir hücre yenileme özelliğine sahiptir. Mucize içecek kefir özellikle bağırsaklardaki maddelerin küreselleşmesini önlediğinden ömür uzatıcı olduğuna inanılır. Kafkasyalıların kefirin yararlarını bildiklerinden çocuklarına ile su gibi içirirler. Kafkasya’ da yüzyıldan fazla yaşamak çok sıra dışı bir durum değildir. Protein , yağ , laktoz ve mineraller bakımından hayli zengin ilaç tedavisi kesilmeden kullanıldığı zaman kandaki kötü kollestrolü azaltır, tansiyonu düşürür, idrarı sulandırır, vücuttan atılması gereken maddelerin gidişini kolaylaştırıyor, bağırsak hareketlerini hızlandırıyor, bulaşıcı, sarılık , eklem hastalıkları, ishal , kabız , kan kaybı, idrar torbası hastalıları, doğum sorunları, şeker düşürüyor ve en önemlisi KANSERİ GECİKTİRİYOR... Hazmının kolay , proteince zengin oluşu NEDENİ İLE Kefir hastalar ve çocuklar için önemli bir besindir.Hatta 20-30 günlük çocuklara bile günde bir iki kaşık içirilmesi önerilmektedir. Doktorlar, hastalarına ilaçların yanında birde kefir içmelerini tembihliyor.
Ayrıca yapılan araştırmalarda kefirin kadın ve erkeklerde cinsel gücü arttırdığı da bildirilmiştir. Hücre yenileme sayesinde de kadınlar tarafından cilt maskesi olarak kullanıldığı da bilinmektedir.
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Emel SEZGİN, Japonya’ da fareler üzerinde yapılan bir araştırmaya göre kefirin içinde yer alan maddelerin kanseri %53,6 oranında azalttığını ve ayrıca kefirin kanseri önleyici ilaçlarla kullanılması halinde kanserin tekrarlanma riskinin %67 oranında azalttığını da ortaya çıkarttığını belirtmiştir.( 22.02.2002 Star Gazetesi )
Ayrıca kefir sinirsel rahatsızlıklara, iştahsızlık ve uykusuzluk içinde yararlı olmaktadır.Ülser yüksek tansiyon , bronşit, astım hastalarının tedavisinde de kullanılmaktadır.

KEFİRİ KİMLER KULLANIR ?
Kefiri yaşı ne olursa olsun her yaştaki insan kullanabilir. Yan etkisi yoktur. Çocuklara bile rahatlıkla verilebilir.

KANSER HASTALARI TERCİH EDİYOR ?
Kefir, vücut direncini arttırıyor, sindirim sistemine yararlı oluyor. Bağırsakta kanser oluşturan etkenleri engelliyor. İlaç değil ama, kanser hastası olanlar, bu özellikleri nedeniyle kefiri tercih ediyor... Yapılan çalışmalar, kefirin, iştahsızlık ve uykusuzluğa da iyi geldiğini göstermiştir.

KEFİR TANESİ
Kefir Tanesi; fındık yada buğday büyüklüğünde, renkleri beyaz, beyaz-sarı arasında küçük karnabahar veya patlamış mısır görünümündedir. Boyutları 0,5-3 cm arasında değişir. Taneler sütü fermente edici rol oynar, en önemli özelliği fermantasyon sonunda süzülerek tekrar kullanılabilmesidir.Kefir taneleri kazein ve birbirleri ile ortak yaşayan mikroorganizmaların meydana getirdiği jelatinimsi koloniler oluştururlar. Çok karışık bir mikrobiyolojik yapıya sahiptir. Değişik araştırmacılar, değişik bölgelerden aldıkları kefir tanelerinde farklı sayıda, oranda ve cinste mikroorganizma tespit etmiştir.Tanede genel olarak laktik asit bakterileri, laktozu fermente eden ve edemeyen mayalar mevcuttur. Bazı tanelerde enterokok ve koliform grubu bakterilere de rastlanmıştır. Kefir tanesinde saf toz halde liyofilize kültürler üretilmiştir. Avrupa ülkelerinde ve A.B.D. de genellikle saf kültürlerden kefir üretilirken , Rusya , Asya , Doğu Avrupa ve Ortadoğu bugüne kadar laboratuvar koşullarında kefir tanesi üretmek mümkün olmamıştır.

BESİN DEĞERLERİ

Kefir, vücudun temel fonksiyonlarında ve çeşitli faaliyetlerinde kullanılan mineraller ve esansiyel aminoasitler bakımından zengindir. Kefirde bulunan proteinler kısmi sindirimi yapılabilen ve bu nedenle vücut tarafından kolay değerlendirilebilir yapılardır. Kefirde bol miktarda bulunan ve esansiyel amino asitlerden bir tanesi olan triptofanın , mineral maddelerden kalsiyum ve magnezyumun sinir sistemi üzerinde rahatlatıcı etkisi olduğu bilinmektedir.Vücudumuzda en çok bulunan ikinci mineral madde olan fosfor, hücre gelişimi ve enerji ihtiyacının karşılanması için karbonhidratların , yağların ve proteinlerin kullanımında kolaylık sağlamaktadır. Kefir B12 , B1 ve K vitamini bakımından da zengindir. B u vitaminlerin yeterli alınması durumunda gerek böbrek, karaciğer ve sinir sistemine gerekse deri rahatsızlıklarına sayısız fayda sağladığı bilinmektedir.

Elma ve Yeşil Elmanın Faydaları


Bir İsveç atasözü vardır “Her gün bir elma ye, bir doktoru uzaklaştır.” Elma, aynı zamanda Havva anamızın uğruna cennetten kovulduğu ‘mistik’ bir meyve. Bu meyvenin tıbbi önemi pek çok hastalıktan koruyucu özelliğinden kaynaklanıyor. Bu özelliği de içerdiği organik asit ve tuzlardan, vitaminlerden ve güçlü antioksidan maddelerden.


Organik asitler vücut dengesi için çok önemli, şöyle ki; bu asitler, potasyum, magnezyum, kalsiyum gibi elementlerle birleşerek birtakım organik tuzlar oluşturuyor. Bu tuzlar, oksijenle temas ettiklerinde, geride alkali özellikte maddeler kalır ve vücut için çok hayati olan asit-baz dengesi korunmuş olur. Bu denge her gün yeniden yapılandırılan, sınırları olan ve birçok sistemin bir arada işlediği, enerji sarf edilen bir döngü gerektirir ki ve elma vücudun bu asit-baz dengesini korumaya yardımcı olur. Asit-baz dengesinin korunması organizma için hayati önem taşıyor. Bu organik asitler ayrıca, mide barsak ve idrar yolu enfeksiyonlarına karşı koruyucu. Sivilce ve egzamada da faydalıdır. Ben birçok cilt rahatsızlığında hastalarıma aç karnına taze sıkılmış elma suyunu yavaş yavaş yudumlayarak tüketmelerini öneriyorum, kahvaltıyı da bundan en az yarım saat sonra yapmak gerekiyor.


Kuvvetli antioksidan

Madensel tuzlardan da en çok potasyum bulunur elmada. Sinir ve kas güçlendirici, kronik yorgunluğu giderici ve zihin açıcı özelliği vardır. Potasyum kalp kasından bacak kaslarımıza hatta damarların büzüşüp genişlemesini sağlayan damar etrafındaki kaslara kadar tüm kas sistemi için çok önemlidir. Ayrıca çinko ve bakır açısından da zengindir, çinko birçok cilt hastalığında olumlu etkileri olan bir mineraldir, hatta bazı cilt hastalıklarında kapsül olarak verilir. Önemli bir C vitamini kaynağıdır ki; C vitamininin çok kuvvetli antioksidan özelliği olduğunu artık duymayan kalmadı sanırım, üstelik elmanın içerdiği antioksidanlar C vitamini ile de sınırlı değil. Bu kuvvetli antioksidanlar, “nöron” adı verilen ana sinir hücrelerini oksidatif stresten koruduğu için Alzheimer ve Parkinson hastalıklarına karşı koruyucu etkisi olduğuna dair önemli bilimsel yayınlar var.



Elmanın içerisinde ‘pektin’ adında çözünebilir bir lif var ki bu lifin düzenli kullanıldığında kandaki kötü kolesterol miktarını düşürüp, iyi kolesterolü artırdığı gözlenmiş. Kötü kolesterol yüksekliğinin kanda lipid yüksekliğiyle paralel gittiğini ve damar tıkanıklıklarına zemin hazırladığını size hatırlatmak isterim. Bu özelliğine içeriğindeki kuvvetli antioksidanlar da eklendiğinde elmanın sizi kalp ve damar hastalıklarından koruması hiç de sürpriz değil. Ben, kalp damar hastalıklarına da yine sabah aç karnına taze sıkılmış elma suyu içmelerini öneriyorum. Antioksidanlar, başta damar hücreleri olmak üzere tüm hücrelerimizi, oksijen kullanıldıktan sonra oluşan oksijen yan ürünlerine karşı korurlar.

Oksijen yan ürünleri hücreye zarar verir ve yaşlanmadan kansere kadar birçok şeyden sorumlu tutulmaktadırlar.


Her derde deva

Çeşitli tıbbi deneysel çalışmada elmadaki birtakım etken maddelerin kanser hücre çoğalmasını engellediği gözlemlenmiştir, bu bulgu tek başına ‘elma kanseri tedavi eder’ olarak yorumlanamaz asla ama en azından koruduğuna dair önemli ipuçları verir. Elmadaki, kanserden koruyucu özelliği olduğu düşünülen maddeler triterpenoidler, quercetin, catechin, phloridzin and chlorogenic asit gibi önemli fitokimyasallar. Laboratuar deneylerinde özellikle karaciğer, kalın barsak ve meme tümörlerinde etkili bulunmuşlar.


Dr Elif Güveloğlu

Çikolatanın Yararları ve Zararları

Bir gıdanın yarar veya zararından bahsederken tükediltiği miktar önemli bir konudur. Çikolata insanın ihtiyaç duyduğu bir gıdadır. Beyinde serotonin salgılanmasında önemli bir rol oynar. Buda insan sağlığı için çok önemlidir.

Bitter çikolata, yeşil çay ve üzümün bağışıklık sistemini güçlendirdiği kadar bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Bitter çikolatanın antioksidan etkisi mevcut. Yapılan bazı araştırmalara göre 50-70 gram civarında tüketilen bitter çikolata sağlığa yararlı olup yenmesinin herhangi bir zararı olmadığı yönünde.

Çoğu insan çikolata beni şişmanlatıyor diye yemiyor, çikolatadan uzan durup bir kenara kaldırıyor. Bu çok yanlış bir durumdur. Nedenlerini doğru bir şekilde belirleyip çok miktarda değil az miktarda tüketilmesi gerekiyor. Fındık, fıstık vs. gibi kuruyemişlerle çikolata birleştiği zaman kalorisi artıyor ve kilo sorunları olan insnalarda obezite gibi tehlikeli bir hastalığa neden oluyor.

Günde tüketeceğiniz çikolata miktarı çok önemli. Mesela günde 200 gram çikolata yemek çok zararlı. Bitter çikolata dışındaki diğer çikolatalardan tüketiyorsanız bunları yarı yarıya düşürün. Mesela 100 gram çikolata yiyorsanız 50 gram yapın. Unutmayın çikolata sağlığa yararlı bir gıda ama fazlası hastalıklara yol açabilir.

Türkiyede yapılan bir araştırmaya göre en çok kare, baton ve tablet çikolatalar tüketliyor.
İkramlık çikolatalar en çok tüketilen çikolata çeşitleri arasında 2. sırada yer alıyor. Türkiyede Türk insanı en çok sütlü çikolataları ve antep fıstıklı çikolataları tercih ediyor. Onların ardından fındıklı çikolata ve bitter çikolatalar geliyor.

En sağlıklı çikolata bitter çikolata olarak öne çıkıyor. Uzmanlar diğer çikolatalara oranla bitter çikolatanın daha faydalı olduğunu söylüyorlar. Nedeni ise bitter çikolatada şeker oranı düşük, kakaosu yüksek ve katkı maddesinin az olması olarak söyleniyor.

Bazı söylentiler var. Çikolata migren hastalığına etkisi var mı veya bu hastalığı tetikler mi ? Migrenli hastalarda phenolsuphotansferase adında bir enzimin az olduğu kanıtlanmıştır.
Çikolata damarları açıp bu enzimin çok harcanmasını sebep oluyor. Aşırı çikolata yememek şartıyla migrenli hastaları çikolata yiyebilir.

Bir diğer mesele çikolata bağımlılık yapar mı üzerine. Çikolata mutluluk hormanı sağladığından ve güzel tadından bağımlılık yapabiliyor. Ama bu bağımlılığın psikolojik olduğuda bir gerçek.

Gençliğin sırrı O3 (ozon terapi )

Kapanmayan yaralar, selülit, fazla kilolar ve hatta kanser. Hepsinin çözümü O3'de yani ozon terapide.

Şimdilerde birçok ünlünün gençleşmek için kullandığı, uzun yıllar önce Turgut Özal'ın dahi İsviçre'ye giderek uygulattığı ozon terapi birçok derde deva ve kulağa mucize gibi geliyor. Fizyozon Terapi Merkezi'nde hizmet veren doktor Zeynep Meriç ozon terapinin faydaları, zararları ve ozon terapide dikkat edilmesi gerekenleri anlattı.

Ozon terapi nedir?

Bağışıklık sisteminin işleyişini arttıran, vücudun hipoksi dediğimiz oksijensizliğe direncini yükselterek tüm hücrelerinin daha iyi oksijenlenmesini sağlayan, gerektiğinde antimikrobial olarak da kullanılabilen bir tedavi yöntemidir. Farklı uygulama yolları ile (kanın ozonlanması, kas içine aşı yapılması, sauna, bölgesel uygulamalar) farklı etkiler elde etmek mümkün.

Turgut Özal'ın ve başka birçok ünlünün daha önce İsviçre'ye gidip yılda bir kez kanını yıkattığını biliyoruz. Ozon terapi bu "kan yıkatma" işlemi mi?

Evet, Almanlar bu işleme kan yıkama diyorlar. Uzun yıllardır dünyada kullanılan bir tedavi şeklidir. Bizim ülkemizden de birçok ünlü siyasi ve sanatçı bu yöntemi uygulatmış ve hala uygulatmaktadır.

OZON METABOLİZMAYI HIZLANDIRIYOR

Ozon terapi estetik amaçlı kullanılan bir uygulama mı yoksa tedavi amaçlı da kullanılıyor mu?

Hem estetik amaçlı hem de tedavi amaçlı uygulama alanları mevcut. Ozon terapi metabolizmayı hızlandırıyor. Kilo vermek isteyenler için mükemmel bir yardımcı mesela. Ayrıca bölgesel kilolar ve selülit için sorunlu bölgelere de ozon uygulanabilmekte (ozonlipoliz) ve bu bölgelerde gözle görülür incelme sağlanmakta.
Bunların yanında birçok hastalıkda tedaviye yardımcı olarak da oldukça büyük yeri var ozonun.

Kas- eklem hastalıkları, romatizmal hastalıklar, şeker hastalığı ve özellikle şeker hastalarında oluşan iyileşmeyen yaralar, kanser hastaları, bazı göz hastalıkları, kanser, bakteri, virüs ve mantar kaynaklı hastalıklar, çeşitli cilt hastalıkları, bağırsak hastalıkları ve nörolojik hastalıklarda kullanılmaktadır.

İYİLEŞMEYEN YARALAR KAPANIYOR

Şeker hastalarının yaralarının zor iyileştiği hatta uzuv kaybına neden olduğunu biliyoruz. Ozon bu yaralarda tedavi edici oluyor mu?
Ben yara konusunda ayrıca eğitim aldığım ve bu konuya ilgili olduğumdan bu tarz hastalarım çok. Özellikle uzun süredir iyileşmeyen yaraları olan hastalarda çok başarılı sonuçlar alıyorum. Bahsettiğim şeker hastalarınında özellikle ayaklarda oluşmuş, dolaşım bozukluğuna bağlı oluşmuş yıllarca türlü yöntemler kullandığı halde iyileşmemiş yaraları ozonla en fazla 2-3 ayda kapatabilmekteyiz. Bu hastalara tavsiyem amputasyon dediğimiz uzvun alınması ya da başka türlü cerrahi olarak yara operasyonlarından önce bir kez ozonterapiyi denemeleri. Ameliyatsız acısız yaralarının iyileştiğini görecekler.

Hangi uygulamalarda kaç seans ozon gerekli?

Öncelikle uygulayıcının doktor olması seans sayısı ve ozon dozunun ayarlanmasında önemli. Bu nedenle eğitimli doktorlar tarafından bu tedavinin verilmesi şart. Hastanın durumuna göre en az 8 en çok 20 seansa çıkılabilir. Herhangi bir şikayeti yoksa kişinin , sadece detoks için ozonterapi yaptıracaksa veya ciddi olmayan rahatsızlıklarda 8-10 seans major ozonterapi yeterli olacaktır. Ancak nadir durumlarda çok daha ciddi bir problem varsa örneğin çok büyük bir yara, kanser, göz damarlarında tıkanıklık, seans sayısını 15-20 ye bile çıkabiliriz. Bölgesel zayıflama ve selülit için ozonlipolizde ise haftada 1 olmak üzere 8 seans genellikle yeterli olmaktadır.

OKSİJENSİZLİK KANSER NEDENİ

Kanser hastaları için ozon önemli bir fayda sağlıyor, onlar için umuttur diyebilir miyiz?

İki Nobel sahibi bilim adamı Dr. Otto Warburg, kendisine Nobel ödülü kazandıran bilimsel çalışmasından elde ettiği sonuçları açıkladığında, kanserin temel nedeni olarak oksijensiz yaşamı göstermiştir. Dr. Warburg’a göre, vücuttaki onkojenler stres, kirlilik, radyasyon yanında oksijensizlik gibi faktörlerle de birleşerek kanseri başlatabiliyor. Hücresel oksijen yetersizliği, kansere yol açtığı düşünülen önemli bir faktör. Dr. Warburg, o zaman şöyle bir ifade kullanmış: “Kanserin tek ve nihai nedeni oksijensiz yaşamdır.Yani ‘anaerobiosis’ tir. Normal hücreler oksijene gereksinme duyarlar, oysa kanser hücreleri oksijensiz yaşayabilir.’’

Dolayısı ile ozonterapinin sağladığı vücuttaki oksijenizasyon ve bağışıklık sisteminin güçlenmesi; hem kanser oluşumunu hem de varolmuş bir kanser odağının yayılmasını engellemektedir. Kanser hastalarının standart tedavilerini aksatmadan ek olarak ozonterapi almaları vücudun kanserle savaşına yardımcı olmaktadır.

Ozon tedavisinin yanı sıra ozonlanmış ürünler de faydalı. Bunlardan birazcık bahseder misiniz?

Ozonlanmış su ve yağları tedavilerimize yardımcı olarak kullanmaktayız. Suda ozonun yarıömrü kısadır ve üretildiği anda kısa bir süre içinde kullanılması gerekmektedir. Genellikle biz doktorların tercih ettiği zeytinyağıdır. Uzun zaman aralıkları ile yağ ozonlanarak elde edilir. Soğutlulduğunda ozonu yıllarca içinde tutabillir.

Ozon terapinin yan etkileri var mı?

Yan etki ihtimali 1 milyonda 7. Diğer tedavi yöntemleriyle karşılaştırıldığında çok düşük bir orandır. Bu da eğitimli kişilerce uygulandığı takdirde kontrol altına alınabilir bir etkidir.

Karaciğer Sağlığı , Karaciğer Sağlığını Koruma Yolları

Yıllarca çok fazla alkol tüketmek karaciğer hastalığına neden olan en önemli sebeptir. Fazla alkol karaciğerin yağlanmasına neden olur. Karaciğerin etrafındaki yağ tabakası iltihaplanırsa alkolik hepatit denilen ve geri döndürülmesi çok zor olan ciddi bir sorun oluşur.

Karaciğer son derece dayanıklı bir organdır. %80-90 hücresini kaybetse bile fonksiyonlarını sürdürebilir. Ameliyatla büyük bir kısmı alınmış bile olsa birkaç hafta içinde kendisini yenileyebilir. Ama tamamen de bozulmaz denilemez. Alkol ve uyuşturucu maddeler, hepatit B ve C gibi virüsler karaciğerde kalıcı hasar bırakabilir. Özellikle siroz hastalığı karaciğer nakli olmadan iyileşmesi çok kolay olmayan bir hastalıktır, karaciğer kendini yenileyemez ve fonksiyonlarını kaybeder. Günümüzde erken teşhis edildiği takdirde tedavisi mümkündür ancak çoğu durumda karaciğer nakli şarttır.

Tüketilen bütün yiyecek ve içecekler, nefes alırken içeri çekilen hava hatta cilt tarafından emilen her türlü madde sonunda karaciğere ulaşır. Karaciğer 300 milyon hücresiyle metabolizmayı çalıştırır ve yiyecekler sindirilir. Vücut için gerekli olan vitamin ve mineraller kan dolaşımıyla vücuda yayılır, zararlı maddelerse ayrıştırılarak vücuttan atılır.
Yiyecekleri ayrıştırmak karaciğerin önemli bir görevi olsa da başka önemli fonksiyonları da vardır. Karaciğer aynı zamanda glukoz deposudur ve vücut enerjiye ihtiyaç duyduğunda buradan elde eder. Ayrıca vücudun ihtiyaç duyduğu çeşitli kimyasalları da üretir.

Karaciğer nasıl korunur?

Yıllarca çok fazla alkol tüketmek karaciğer hastalığına neden olan en önemli sebeptir. Fazla alkol karaciğerin yağlanmasına neden olur. Karaciğerin etrafındaki yağ tabakası iltihaplanırsa alkolik hepatit denilen ve geri döndürülmesi çok zor olan ciddi bir sorun oluşur ve bu hepatitin siroza dönme ihtimali yüksektir. Karaciğerinizi korumak için;
• Alkol aşırıya kaçmadan tüketin. Uzun yıllar boyunca kadınlar günde 1 bardaktan erkeklerse günde 2 bardaktan çok alkol tüketirse siroza yakalanma riskleri oldukça artıyor. Yasal olmayan uyuşturucular özellikle de kokain karaciğer hastalıklarına neden olur.
• Alkolle birlikte ilaç asla almayın. İlaçların alkolle alınması durumunda ilaçlar toksik özellik göstererek karaciğeri zehirler.
• Hepatit B aşısı olun.
• İlaç kullanımınızı sınırlayın. Doktor tarafından verildiği şekilde ve dozda ilaç alın. Gerekmedikçe ilaç kullanmayın.
• Bitkisel karışımlara karşı dikkatli olun. Özellikle içeriğinde kava, karakafes otu, chaparral, yarpuz, gibi bitkiler bulunan karışımlar zehirli olabilir. Ayrıca yüksek dozda A, D, E ve K vitamini de tüketilmemelidir.
• Diğer insanların kanından ve vücut sıvılarından uzak durulmalıdır. Hepatit virüsleri daha önce kullanılmış iğneyle, damar içi şırıngalarla da bulaşabilir. Ayrıca başkası tarafından kullanılmış traş bıçaklarını ve diş fırçalarını kullanmak ve korunmadan cinsel ilişkiye girmek virüslerin bulaşmasına neden olur.
• Böcek ilaçları kullanılırken dikkatli olunmalıdır. Böcek öldürücü spreyler kullanılmadan önce oda havalandırılmalıdır ya da maske takılmalıdır.
• Cildinize temas eden şeylere dikkat edin. Özellikle kimyasal maddelerle çalışan kişiler bu maddelerin vücutlarıyla temasından kaçınmalıdır.
• Çok yağlı yiyecekler tüketilmemelidir. Karaciğer bir insanın ihtiyaç duyduğu miktarda kolesterolü üretir. Dengeli beslenmek karaciğerin sağlıklı şekilde çalışmasına yardımcı olur. Ayrıca düzenli egzersiz yapmak da karaciğer sağlığı için faydalıdır.
• Sağlıklı kiloda kalın. Alkol tüketmeyen kişilerde bile karaciğerin yağlı olması siroza ve hepatite neden olabilir.
• Karaciğer rahatsızlığı yaşadığınızdan şüpheleniyorsanız vakit kaybetmeden doktora görünün. Gözlerde ya da ciltte sararma, karın ağrısı ve mide yanması, geçmeyen kaşıntı, idrarda koyuluk, kronik yorgunluk, mide bulantısı gibi şikayetleriniz varsa mutlaka karaciğerinizi kontrol ettirmelisiniz.

Ayak ağrıları nedenleri ve çözümleri

Ayak ve ayak bileği bütün vücut yükünü taşıdığı için hemen her spor dalında zedelenebilir. Yürüme, atlama, koşma sırasında eklemler ve bağlar etkilenir. Mesela koşarken ayak yere tam bastığı sırada ayakta yoğunlaşan kuvvet vücut ağırlığının 2-3 katıdır. Bu büyük kuvvet dokular, ayakkabı ve zemin arasında dağılır. Bir koşucunun saatte 5000’den fazla adım attığını düşünürsek doğru bir koşu tekniğinden hafif bir sapmanın bile ayakta aşırı yüklenme yapabileceğini görebiliriz.

Ayakta oluşan zedelenmelerde ayağın anatomik özelliği, vücut ağırlığı, ayakkabılar, spor yapılan zemin, antrenman şekli ve tekniğine bağlı faktörler etkilidir.

ANATOMİK FAKTÖRLER
Ayak yapısında ufak bozukluklar bile uzun sürekli veya tekrarlanan yüklenmelere neden olur. Düztabanlık (Pes planus) veya pence ayak (Pes cavus) gibi durumlarda ayak ağrıları sık görülür.

ANTRENMANLAR
Antrenman hataları ayak yaralanmalarının başta gelen nedenlerindendir. Çok fazla antrenman yapmak, engebeli yerlerde koşmak veya koşu sırasında zemin değişmesi en çok rastlanan antrenman hatalarındandır.

ZEMİN
Spor sırasında ayak yerle temas ederken bir şok dalgası oluşur. Ayağın yerden destek aldığı bu süre sprinterlerde 0.11 saniye, orta mesafe koşucularında 0.14 saniye, yüksek atlayanlarda 0.21 saniye kadardır. Bu çok kısa zaman süresinde oluşan şok dalgasından sonar kompresyon dalgaları meydana gelir. Bu dalgaların zemin, ayakkabı ve ayak dokuları arasında dağılması gerekir. Eğer zemin sertse ayağın korunabilmesi için ayakkabılara çok iş düşer. Ama çok yumuşak zeminde de şok dalgasının gücünü engelleyeceği için başka problemler ortaya çıkar. Mesela yumuşak kuma topuk batacağı için ayak yerden kalkarken kayma olur bu da Aşil tendonunda zorlanmaya neden olur. Islak, buzlu ve kaygan yüzeylerin herbiri ayak, ayak bileği, diz ve tüm bacak kas ve bağlarında hasara yol açabilir. Yokuş yukarı koşmak baldır kasları ve Aşil tendonu kısa sporcular için zorlayıcıdır. Yokuş aşağı koşmalar ise diz eklemini zorlar ve aşırı yüklenmelere neden olur.

AYAKKABILAR
Hemen bütün spor dallarında en önemli gereç ayakkabılar. Ayakkabılar ayağa gelen yükü vücudu koruyacak biçimde dağıtmalıdır. Spor yapılan zeminin sertliğine göre ayakkabı tabanları seçilmelidir. Mesela sert zeminlerde ayakkabıların şok-emen özellikte olması gerekir. Ayakkabı ve zemin ilişkisi sporcunun yaralanması açısından da son derece önemlidir. Yaralanma riski yüksek olan sporlarda ayakkabıların stabilize edici kalitede olması gerekir.

VÜCUT AĞIRLIĞI
Aşırı kilolar ayak dokuları üzerine daha fazla yük getirerek daha çabuk yorulmalarına neden olur. Bu şekilde aşırı kullanım yaralanmaları ortaya çıkabilir. Aşırı kullanmaya bağlı yaralanmalar bir yapıdaki dokunun mikroskopik yırtılması ve gözle belirlenemeyecek yaralanmalarına yol açacak tekrarlayan normal veya normal dışı hareketlerinden olur.

KAS KISALIK TESTİ
Kaslarda kısalma, özellikle kötü postürleri (duruş bozukluğu) olanlarda ve germe egzersizleri yapmayanlarda görülür. Kas kısalıklarının postür bozukluğuna mı yoksa alışkanlık pozisyonuna mı bağlı olduğunu ayırd etmek zordur. Özellikle uzun süreli oturarak çalışanlarda kısalıklar daha çok görülmektedir. Burada basit bir test ile kaslarınızın durumuna bakabilirsiniz.

PEKTORAL KASLAR
Yere sırtüstü yatınız. Elinizi ensede birleştiriniz. Dizlerinizi çok hafif bükerek belinizi mümkün olduğu kadar düzleştiriniz. Eğer göğüs kaslarınızda kısalık yoksa dirsekleriniz yere değmelidir.

KALÇA FLEKSÖRLERİ (Uyluğu öne getiren kaslar)
Sırtüstü yerde yatarken bir bacağınız düz yerde dursun, diğer dizinizi göğsünüze doğru çekiniz. Eğer kalça fleksör kaslarınızda kısalık yoksa yerde düz duran bacak yerden kalkmaz. Eğer kısalık varsa bacağın yerle teması kesilir, bacak yukarı doğru kalkar.

HAMSTRİNGLER (Arka uyluk kasları)
Sırtüstü yerde yatarken kolları yana açın dirsekleri 90 dereceye getirin. (Ters T). Bir bacağınız düz yerde dururken diğerini düz olarak (diz bükülmeden) yukarı başınıza doğru kaldırınız. Gençlerde 90 derece normal iken yaşlı bireylerde 70 derece normal kabul edilir.

GASTROCNEMİUS VE SOLEUS (Alt bacak arka kasları)
Yerde, bacaklar düz oturunuz. Hafif arkaya ellerinizle yaslanarak bacak kaslarınızı gevşetiniz. Dizler hiç bükülmeden ayak bileğinizi 90 dereceye çekebilmeniz gerekir.
Bu testte yapamadığınız hareketler varsa, hareketlerde aşırı zorlanma ve ağrı oluyorsa kas kısalığı probleminiz olabilir, bir uzmana danışınız.

Yük taşıyan ayak, tüm yapılarının birbiri ile bağlantılı olduğu karmaşık bir yapıdadır. Ayak ağrılarının çoğu yumuşak doku kaynaklıdır. Bu yumuşak dokular kaslar, bağlar, tendonlar, sinirler, eklem zarları ve kan damarlarıdır.

AYAK ZORLANMALARI (Strain)
Ayak ve ayakbileği ağrılarının en açık nedenlerinden biri travma (darbe) veya az fakat devamlı stesle zorlanmadır. Ayak zorlanmaları : 1. Akut (ani) 2. Kronik (süregen) olabilir. Akut ayak zorlanmalarında uzun süreli hareketsizlik sonrasında birden fazla egzersiz yapma ile ağrı ortaya çıkar. Uzun süredir sakin bir yaşam sürerken bir hafta sonu koşu yapan hafta sonu atletlerinde ayakta zorlanma olur.

Kronik zorlanmalarda ise sürekli tekrarlayan stesler veya ayakta yapı bozukluğu varsa normal streslerle bile uzun sürede zorlanma başlar. Başlangıçta ayak normal olsa da zamanla yapısal bozukluklara neden olur. Yapısal bozukluklar arttıkça da zorlanmalar artar.
Ayak eklem ve bağlarını istirahate almak için yapışkan bandajlama, ayakkabılarda eklemeler ve değişiklikler, özel destekler kullanılabilir. Ağrıların kaynaklandığı anatomik yapılar kesin biliniyorsa skedoid ve/veya lokal anestezik enjeksiyonları yapılabilir.

DÜZ TABANLIK (Pes Planus)
Ayak bireyden bireye farklılıklar gösterir. Bazı kişilerde ayakta bulunan uzunlamasına kemer basık olabilir ama ayak yine de fonksiyoneldir. Eğer ayak sert zeminlerde hatalı zorlanırsa, aşırı vücut ağırlığı veya uzun süre ayakta kalmak gibi nedenler varsa bu kemer daha çökebilir ve düztabanlık ortaya çıkar. Bunu basit bir ıslaklık testi ile açığa çıkarabilirsiniz.

Düz Tabanlık için Islaklık Testi: Ayak suya daldırılır. Kuru bir zemin üzerinde tam vücut ağırlığı ile basılır, ayağın izi alınır. Bu ayak izi tabandaki yük dağılımını açıkça gösterir. Ayak normalse iç taraftaki uzunlamasına kemer iz bırakmaz. Aşırı düşüklük varsa ayak tabanı tümüyle gözükür.

PENÇE AYAK (Pes cavus)
Düz tabanlığın tam tersidir. Ayak uzunlamasına kemeri yükselmiştir. Çoğu zaman doğuştandır. Ayak kasları, baldır kasları serttir. Ağırlık taşıyan yüzey küçülmüştür.

NASIRLAR
Deri basınç karşısında tepki olarak kalınlaşır ve sertleşir. Nasır denilen bu oluşumlar dar ayakkabı basınçları ile oluşur. Nasırlar çeşitli yerlerde oluşabilirse de en çok 5. parmakların üst yüzeylerinde, topukta bükülmüş parmakların en üst yüzeylerinde, ayak tabanında 2. parmak başlangıç yerinde, başparmak dış yanındaki aşırı çıkıntı (hallux valgus) üzerinde görülür. Ayakta sürekli basınç yapan her yerde olabilen sert nasırlardan başka parmaklar arasında da nasır olabilir. Bir parmaktaki sert çıkıntılar diğer parmağın yumuşak dokuları üzerinde basınç yapması ile oluşurlar. Parmaklar arasındaki neme bağlı yumuşak olsalar da ağrılı olabilirler.

TIRNAK BATMASI
Ayak parmaklarında tırnak batması oldukça sık görülür. Genellikle ayağa iyi uymayan, tırnağı bastıran ayakkabılara bağlı gelişir. En çok başparmak tırnağının iç veya dış kenarının deriye doğru batması vardır. Tırnağın ön köşeleri yumuşak parmak dokularına batınca enfeksiyon ve şişmeye neden olur. Tırnak batması çok ağrı yapabilir.

YÜRÜYÜŞ KIRIKLARI (march fracture)
Her bakımdan sağlıklı ve kemikleri normal olan kişilerde bir darbe olmadan uzun süreli stres sonrası kırıklar olabilir. Bu tip kırıklar ayağın uzun süre ve tekrarlayan zorlanmaya maruz kalması ile olur. Sporcularda bu tip stres kırıkları daha çok alt bacak ve ayak kemiklerinde görülür. Yürüyüşler sonrası askerlerde ayak kemiği kırıkları görüldüğü için yürüyüş kırıkları denmiştir. En çok ikinci ve üçüncü ayak tarak kemiğinde görülür. Bu tip kırıkta kırılan parça yerindedir ve ince bir kısım kırılmıştır. İlk çekilen röntgen filminde belirti görülmeyebilir. Daha sonra kırık etrafında tamir dokusu (kal) oluşmaya başlayınca filmde fark edilebilir

Ayakta kısalık

2 yaşında geçirdiğim felç sonucu sağ bacağımda kısalık oluştu. Şu anda 22 yaşındayım. Sağ bacağım aynı zamanda incelmiş. Bu kısalık ve incelik için ne yapabilirim?”
Geçirmiş olduğunuz çocuk felci sebebi ile sağ ayağınızın kullanılamaması yüzünden adaleler incelmiş. Adaleler çalışmadığı zaman erir. Gene felç sebebi ile eklemdeki bozukluk bacağı kısaltmış. Hastalığın başlangıcında fizik tedavi ve adale güçlendirici hareketler bu kısalık ve incelik asgariye indirilebilirdi. Siz kısa olan ayağınıza hafif ve yüksek tabanlıklı bir ayakkabı giyerek dengenizi sağlamaya çalışın. Sağlam ayağı kesip kısalttırmak olmaz. Bacağınızdaki inceliği gidermek için de bol bol yürüyüş yapmak, ayakla ağırlık çalışmak faydalı olur. Fizik tedavi bölümünden yardım istiyebilirsiniz. Adaleler çalışma ile kalınlaşınca bacaktaki incelik azalır.

Ayakta ağrı

6 ay önce çok süratli giderken bisikletten düştüm. İlk bir hafta sol ayağımın üzerine basamadım. Röntgende bir şey çıkmadı. Çekilen MR grafisinde ise sol ayak kıkırdağında çatlak olduğu tespit edildi. Fazla yürüdüğüm zaman ağrı yapıyor ve dinlenmedikçe geçmiyor. Benim bu şikayetlerden kurtulmam mümkün mü?
Düşme sonucu kemiklerde kırık, çatlama, etraftaki yumuşak dokularda ezilmeler olabilir. Bunların hepsi de yürümede zorluk ve ağrı yapabilir. Yumuşak doku travmaları genellikle kısa bir süre içinde düzelir ve ağrılar kaybolur. Çatlamalarda ise üzerine fazla yük bindirilmezse 1-2 ay içinde kaynama başlar ve şikayetler giderek azalır, 6-8 ay içinde tamamen geçer. Eğer kemikte kırık var ise ya alçıya alınır ya da ameliyat ile kırık uçları düzeltilir. Bunda da 4-6 hafta içinde kaynama başlar ve ağrılar giderek azalır. Çekilen normal filmde bir şey bulunmaması kırık olmadığını göstermektedir. Kırıklar normal filmlerde mutlaka görünür. MR filminde sol ayak kıkırdağında çatlak var diyorsunuz. Eğer çatlak geniş ise ameliyat ile düzeltmek lazım, aksi halde kaynama olmaz veya uzun sürer. Eğer fazla ayrık değilse şimdiye kadar kaynaması lazımdı. Bu ağrılarınız ayak bağlarının zedelenmesinden veya yırtılmasından olabilir. Yeniden bir sol ayak MR filmi çektirin, kıkırdaktaki çatlak dediğiniz şeyin ne olduğuna baktırın. Eğer tamamen düzelmiş ise, bağları incelemek gerekirse fizik tedavi yaptırmak iyi olur. Size tavsiyemiz bir üniversite hastanesinin ortopedi ve travmatoloji bölümüne gitmeniz, gerekli tahlilleri yaptırmanız, filmleri çektirmenizdir. Oradan verilecek egzersizleri yaparak şikayetlerinizden kurtulmaya çalışmanızdır.

Ayaklardaki refleks bölgelerine masaj yapmak kan dolaşımını yükseltir, sinir sistemindeki gerilimi rahatlatır. Ayaktaki reflekslere masaj yapmak vücuttaki potansiyel tedavi edici güçleri uyarır. Refleksoloji aynı zamanda teşhis konusunda da olağanüstü faydalıdır. Refleksoloji, hastalıkları iyileştirmede, tüm vücut sağlığını korumada doğal ve ilaçsız bir yöntemdir.

Ayaklarınıza iyi bakın

Refleksolojinin felsefesi, ayaklarınızın vücudunuzun aynası olduğunu söyler. Ayaklarınızı birleştirip üzerine vücudun bir taslağını yerleştirerek, ayak parmaklarının başa denk geldiğini görebilirsiniz. Parmakların ayak ile birleştiği yer omuz çizgisidir. Alt kısmı çiğerlerdir. Ayaklardan aşağı inildikçe belirlenmiş bölgeler vücudun diğer bölümlerine ve organlarına tekabül eder.

Her ayakta 7.000’ün üzerinde sinir ucu, 26 kemik, 107 bağ ve 19 kas bulunur.

Refleksoloji aynı zamanda vücudun artıklarını atmasına ve vücut fonksiyonlarının daha sağlıklı çalışmasına yardımcı olur. Muayene ve işlem sonrasında artıkların atılması için fazladan su içilmesi tavsiye edilir.

Ayaklarda şişmeye bitkisel tedavi
Ayak şişmesi, uzun süre ayakta durma, dolaşım sisteminin yetersiz olması; gebelik, uzun süre hareketsiz kalmak veya incinme, burkulma sonucu ortaya çıkar.
Tedavi için, önce sebebi tesbit etmek gerekir. Sebep, dokularda su toplanmış olması ise, aşağıdaki reçete uygulanır:

- 6 su bardağı suya; 1 tatlı kaşığı atkuyruğu, 1 tatlı kaşığı biberiye, 1 tatlı kaşığı ardıç yemişi, 1 tatlı kaşığı yavşanotu ve 1 tatlı kaşığı yaban mürveri konur. Kaynatılır, ince ve temiz bir tülbentten süzülür. Günde 3 kere, birer çay bardağı içilir.
Ayaklar, yorgunluktan şişmişse, aşağıdaki reçeteler uygulanır.

- 8 su bardağı suya; 1 avuç ufalanmış kuru mürver yaprağı ve 1 tatlı kaşığı sofra tuzu konur. 5 dakika kaynatıldıktan sonra süzülür. Ayaklar, içine sokulup, su ılıyıncaya kadar ovulur.

- 8 bardak kaynak suya; 1 avuç ufalanmış pelin konur. 15 dakika bekletildikten sonra süzülür. Ayaklar, suyun içine sokulup, 15 dakika bekletilir.
AYRICA; Kaval kemiğinin arka kısmını, yukarıdan aşağı doğru ovmak da çok faydalıdır.

Şişen ayaklar için şişen ayakkabı

Ayaklar gün içinde şişiyor, büyüyor. İşte bunu gözönünde bulunduran Amerikan Bcam firması, ayakla birlikte büyüyüp, esneyen bir ayakkabı geliştirdi. Tüm bunlar ise, ayakkabının içinde bulunan bir sensor, pil, pnömatik sübop ve mikroçip sayesinde oluyor. Sensor, ayaklardaki şişmeyi saptadıktan sonra ayakkabıyı ayağa uydurmak için şişiriyor.

Ayaktan tedavi

Başağrınızı geçirmek için ayaklarınıza masaj yapmanızı söyleyenler olmuştur. Refleksoloji adı verilen bilim dalı, ayaklarla vücudun diğer kısımları arasındaki bağlantıyı esas alıyor. Haftada on beş dakika ayaklara masaj yapmanın stresi azaltabileceğini unutmayın.

1- Tiroid bezi Baş parmağın hemen altındaki şişkin kısma masaj yapmak, metabolizmayı hızlandırır, enerjinizi artırır ve sindirimi kolaylaştırır.

2- Belkemiği Baş parmaktan topuğa doğru ayağın iç kısımlarına yapılacak baskı, sırt ağrılarını azaltabilir, hatta geçirebilir.

3- Omuzlar Küçük parmağın altındaki bölgede yer alan refleks noktasına masaj yapmak, stresi azaltır.

Bütün bir kış kapalı kalan ayaklar, sandaletlerle yaz aylarında günlerinde rahatlıyorlar, ama bu kez de başka sorunlar çıkıyor. Örneğin parmaklar arasında kaşıntı yapan su dolu kabarcıklar, son derece rahatsız ediyor. Yalın ayak dolaşmak, ayakların mikrop kapmalarına neden oluyor. Bu durumda, mantarlara karşı kullanılan merhem, losyon ve tozlardan yararlanabilirsiniz. Ayakları yıkadıktan sonra iyice kurulamaya dikkat etmelisiniz

Ayrıca sıcak günlerde açık sandal ayakkabı giymek ayakları rahatlatır. Eğer kapalı ayakkabı giyecekseniz, mutlaka gerçek deri ayakkabı kullanmalısınız. Yürüyüş yapacaksanız, pamuklu soket çorap giyin.

Ayak baş parmağının öbür parmaklara doğru yönelmesi, parmak ile ayak arasındaki eklemi zedeler, o bölgede kızarma görülür. Bir süre sonra eklemin üzerinde şişlik meydana gelir ve acı çekmeye başlarsınız.

Uzun yıllar ayaklara tam uymayan ayakkabılar giymek problem yaratır. Özellikle de sivri burunlu ayakkabılar. Şişliklerin üzerini bantla kapatmak ya da ayak üzerine küçük sünger parçası koymak acıyı hafifletir. Buz torbası koyun.

Nasırlar için

Topuklarınızın altında biriken kitle sizi rahatsız eder. Parmaklar üzerinde beliren nasırlar ise daha çok canınızın acımasına neden olur. Nasırlı ayaklarla yürümeye çalışmak, başka ayak problemlerinin ortaya çıkmasına neden olur. Nasırların nedeni, dar ve küçük ayakkabı giymektir. Ayaklarınızı sıcak suya sokup nasırların yumuşamasnı bekleyin ve sonra da topuklarınızdaki nasırı pomza taşıyla temizleyin. Topuklarınız yumuşatıcı krem sürün.

Ayak ağrıları

Çoğunlukla yorgunluk, eklem bağlarının zorlanması veya fazla kilo almak gibi sebeplerden kaynaklanan ayak ağrıları, bazen başka türlü rahatsızlıkların da habercisi olabilir. Önemli bir hastalıktan kaynaklanmayan ağrılarda, masaj ve dinlenme çok faydalı olur. Ayrıca aşağıdaki reçeteleri uygulamak, şikayetlerin kısa sürede geçmesine yardımcı olur.
- Bir kahve fincanı zeytinyağı, bir kahve fincanı amonyak, 2 kahve fincanı ispirto, 4 çorba kaşığı toz haline getirilmiş kâfur ve bir kahve fincanı gazyağı konur. İyice karıştırılır. Elde edilen karışımla ağrıyan yerler ovulur. Üşütmemek için yünlü bir bez parçası ile sarılır.
- Yarım kilo siyah turp, iyice yıkandıktan sonra kabuklarıyla birlikte rendelenir. Üzerine 3 fincan soğuk su ilave edilip hafif ateşte lapa haline gelinceye kadar pişirilir. Hazırlanan lapadan bir avuç alarak ağrıyan yere konur ve üzeri sarılır. Bir gece bekledikten sonra ılık su ile yıkanır.
- Bir litre suya 2 avuç söğüt yaprağı koyup kaynatılır. Sonra kaynamış yapraklar ağrıyan yere konup bağlanır.

Bütün gün ayakta durma ile ilgili problemler ( fazla ayakta durmak )

Ayak ağrıları normal olan yorgunluk gibi sebeplerden kaynaklanabildiği gibi hastalıklara bağlı olarak da gelişebilir.

Aşırı yürüyüş,
Fazlaca aynı pozisyonda ayakta durmak,
Dizleri fazlaca kırarak uzun süreler oturmak,
Tırnak batması,
Yanlış ayakkabı seçimi,
Romatoit artrit,
Düztabanlık,
Aşırı zorlanmalar,
Ayak bağlarında meydana gelen deformasyonlar,
Ayak çıbanları,
Ayakta meydana gelen iyileşmeyen yaralar,
Topuk dikeni,
Ayakta meydana gelen nasır gb yapılar,
Ayak ağrılarına neden olacak faktörlerdir. Bu faktörlerden bazıları alınacak küçük önlemlerle kendiliğinde iyileşebildiği gibi bazıları da iyi bir tedavi sayesinde iyileşebilir. Ancak ayak ağrılarına neden olan bazı durumlar ise tedavisi mümkün olmamaktadır.

Basit tedbirlerle ayak ağrılarının tedavisi;
Aşırı yürüyüş, Fazlaca aynı pozisyonda ayakta durmak, Dizleri fazlaca kırarak uzun süreler oturmak, Yanlış ayakkabı seçimi gibi ayak ağrılarına neden olan faktörlerin yan etkileri alınacak tedbirlerle azaltılacağı gibi tamamen de yok edilebilmektedir.
Uzun süreli yürüyüşlerde yürüyüş temposunun değiştirilmesi ayak ağrılarına karşı alınabilecek iyi bir önlemdir. Çünkü yürüyüş temposu değiştiğinde yürüyüşe katılan kaslara binene yük de değişecektir.
Fazlaca aynı pozisyonda ayakta durmak çeşitli meslek guruplarında karşılaşılabilen bir durumdur. Bu meslek guruplarının daha bol ayakkabı giyerek ve ara sıra ağırlığı bir ayaktan diğerine kaydırarak ayak ağrılarını hafifletmesi mümkündür.
Uzun yolculuk sırasında dizler kırılır ve bacağın altından koltuğun baldır kas ve damar guruplarına yaptığı basınç ayağın şişmesine ve ağrı yapmasına neden olur. Bu durumda ki kişilerin yolculuklara sandalet tarzı ayakkabılarla çıkması daha uygundur. Ara sıra kalkıp pozisyon değiştirmek veya molalarda kısa yürüyüşler yapmak oldukça faydalı olacaktır. Ayakkabıyla gidilmesi gereken bir yolculuksa yanında galoş taşımak ve bu galoşu ayakkabıyı çıkardıktan sonra ayağa giymekte faydalı bir davranış olacaktır.
Tırnak batmasına neden olan faktör ayak tırnaklarının yanlış kesilmesidir. Ayak tırnaklarının düz kesilmesi gerektiğini unutmamalıyız.
Yanlış ayakkabı seçimi veya kalitesiz ayakkabı kullanımı da ayak ağrılarına neden olan önemli bir durumdur. Şunu unutmamalıyız ki ayağı destekleyebilen kaliteli ayakkabılar sağlığımız açısından çok önemlidir.

Doktor gözetiminde ayak ağrıları tedavisi:
Romatoit artrit, ayak bileğinde oluşabilecek bir iltihaplanma türüdür. Ayak bileğinde ortaya çıkan morarmaların eşlik ettiği şişlik ve ağrılı durumlar eğer burkulma durumu yoksa romatoit artrit i işaret etmektedir. Doktor kontrolünde tedavi şarttır. Bazı durumlarda romatizmanın iltihapsız seyredebileceğini aklınızdan çıkarmayın. Çok uzun süreli devam eden ve sık sık tekrarlayan ani ayak ağrılarında vakit kaybetmeden doktorunuza başvurun.
Burkulmalara bağlı olarak ayak tarak kemiklerinde meydana gelen kırıklar ve ayak kas ve liflerinde meydana gelen yırtılma ya da deformasyonlar ciddi ayak ağrılarına neden olabilmektedir. Hiç farkında olmadan ayak lif veya kaslarını zedelemiş olabilirsiniz hatta ayak kemiklerinizi kırmış da olabilirsiniz. Soğuk su uygulamasından sonra uzun süreli devam eden morarmalı ağrılarda mutlaka doktorunuza danışmalısınız.
Ayak çıbanları kıl dönmelerine veya ayakkabı vuruğuna bağlı derin yaralara bağlı olarak gelişebilir. Normal çıbanlarda oluşabileceği unutulmamalıdır. Bu çıbanların iyi takip edilmesi ve gerekli önlemlerin alınması yaşam kalitesinin düşememesi açısından çok önemlidir.
Ayaklarda meydana gelen ve iyileşmeyen yaralar iki durumda oldukça tehlikelidir. Birinci durumda bu bir şeker hastalığı(diyabet) habercisi olmaktadır. 2. durumda ise bacaklarda damar tıkanıklığı habercisi olmasıdır. Her iki durumda da iyi bir doktor kontrolü ve iyi bir tedavi süreci gerekmektedir. Ayaklarda oluşan ve çok geç iyileşen veya iyileşmeyen yaraları mutlaka doktorunuza danışmalısınız.


Topuk dikeni ayak kaslarımızdan bazılarının, tutunmuş olduğu bir kemik çıkıntısıdır. Bu kas kemik birleşme yerlerindeki yırtıklar veya zorlanmalar topuk dikenini oluşturur. Bazı durumlarda ayağa giden sinirlerin kaslar tarafından sıkıştırılmış olması da topuk dikeni benzeri ağrılara neden olabilir. Bu tür ağrıların ESWL cihazlarıyla tedavisi mümkün olmaktadır.
Ayak nasırlarının en büyük nedeni mutlaka yanlış ayakkabı seçimi ve bir çeşit ayakkabının devamlı olarak giyilmesidir. Aslında doğru olan bir kaç çeşit ayakkabı alarak bunları 1 hafta içerisinde dönüşümlü olarak giymektir. Ayak nasırı tedavisi doktorlar tarafından küçük cerrahi müdahalelerle yapılabilmektedir.

Tedavisi mümkün olmayan durumlar:
Düztabanlık, ayak kaslarındaki doğuştan gelen şekil bozuklukları, kemik eğrilikleri gibi durumların tedavisi mümkün olmayabilmektedir. Bu durumlarda ayak ağrılarının ancak geçici bir süre rahatlatılması mümkündür. Dinlenmek en iyi rahatlatma yöntemidir.

Cep Telefonundaki Radyasyona dikkat

Cep telefonunuzun ne kadar radyasyon yaydığını biliyor musunuz? Araştırmacılar, Bu radyasyonun beyin kanserini tetikleyip tetiklemediğini araştırıyor.


Dünya genelinde araştırmacılar büyük bir titizlikle cep telefonları ile beyin kanseri arasında bir korelasyon olup olmadığını araştırıyor. Cep telefonlarımızdan yayılan radyasyonun beyin kanserini tetikleyebileceğini iddia eden bazı kuruluşlar, bu iddialarında haklılarsa dünya nüfusunun büyük bir çoğunluğu tehlike altında demektir. İşin peşini bırakmak istemeyen uzmanlar bu konudaki çalışmalarına hız vermiş durumdalar.

Birkaç örnek vermek gerekirse, en düşük radyasyon yayma oranı 0.57 W/kg (kilogram başına watt) ile BlackBerry Storm’a ait. iPhone’un oranı ise 0.97 W/kg. En yüksek oranlardan bazıları ise 1.55 W/kg ile T-Mobile’ın myTouch adlı telefonunda ve 1.51 ile BlackBerry Bold’da bulunuyor. Bu değerler beyin kanserini tetikleyebilir mi, bunun cevabını verebilmek o kadar da kolay değil. Zira henüz tam anlamıyla tedavisi bulunamayan kanser hastalığı, son derece komplike bir hastalık. Dolayısıyla kişiden kişiye değişik değerlerde etkisi azalıp artabiliyor.

Araştırmalar Sürüyor

Beyin kanseri ile cep telefonlarından yayılan radyasyon arasında eğer bir korelasyon varsa da, bu son 10 yılda büyük bir oranda düştü. Zira teknolojinin artmasıyla birlikte radyasyon yayınımının hücre ile etkileşimi konusunda yapılan çalışmalar, cep telefonu sektöründe de ilgiyle takip ediliyor. Buna rağmen yüksek oranlarda cep telefonu kullanan bir toplumda kanser vakalarında artış gözlemlenmesi uzmanları düşündürüyor.

Geçtiğimiz hafta içerisinde Amerikan Senatosu’nun emriyle başlayan yeni bir araştırma, işleri biraz değiştirebilir. Enviromental Working Group’un (Çevresel Çalışma Grubu, EWG) hazırladığı bir rapora göre harekete geçen Amerikan Senatosu üyeleri, araştırmaların sonucuna göre hareket edecek. Radyasyon yayınımı ve insan sağlığı üzerindeki etkisi konusunda en iyi ve en kötü telefonlar listeleri hazırlandı ve Senato’ya sunuldu. Bu konuyla sadece EWG değil, Finlandiye, İsveç, Danimarka, Norveç, İzlanda İsrail, Hindistan ve Avusturya’daki bazı şehirler ile birlikte Brezilya da ilgileniyor.

Düşük Sinyal, Yüksek Risk

Cep telefonları, iletişimi elektromanyetik dalgalar yayınlayarak yapar. Telefondan çıkan bu dalgalar, baz istasyonu aracılığıyla telekomünikasyon uydusuna giderek orada, gideceği koordinatları bekler ve akabinde o koordinatlara giderek bağlantı gerçekleşir. Elektromanyetik dalgaların enerjileri yüksektir. Bu da dalgaboylarının kısa olduğu anlamına geliyor. İletişim için kullanılan elektromanyetik dalganın dalgaboyu ne kadar kısaysa, enerjisi ve insan sağlığına etkisi de o kadar yüksektir. Özetle, düşük sinyal demek yüksek risk demektir.

Okaliptüs Nedir ? Faydaları nelerdir ?

Latince ismi : Eucalyptus globulus


Okaliptüs, birçok türü bulunan geniş bir ağaç (nadiren çalı) cinsi.

Türleri Avustralya'nın ağaç florasında egemendir. Çoğu Avustralya'ya özgü olan, 700'den fazla türü mevcuttur; bazı türler de Yeni Gine ve Endonezya'da bulunur. Kıtanın neredeyse tüm bölümlerinde bulunan okaliptüs, Avustralya'daki her türlü iklim koşuluna adapte olmuştur

Anavatanım Avustralya’dır. Sıtma Ağacı olarak da bilinirim. Sürekli yeşil kokulu yapraklarım ve kokulu çiçeklerim vardır. Gövdem krem-gri, pembe ve açık yeşil karışımıdır. Güçlü tekli orta gövdem veya çok gövdeli çalı biçiminde türlerim de vardır. Boyum 40 metre’ye kadar uzayabilir. Yaprak boylarım 12 - 22 cm. kadar olup, gençlerde yapraklarımız küçük ve oval, yetişkinlerimizde ise uzun ve sivridir. İlkbahar aylarında türüme göre beyaz, sarı veya kırmızı çiçekler açarım. Kış aylarında - 6°C’ye kadar dayanabilirim. Odunumdan mobilya sanayiinde, kabuklarımdan, yapraklarımdan ve tohumlarımdan boya ve ilaç sanayiinde faydalanılır. Üretimim tohumla yapılır. Sulak toprakları sevdiğimden bataklık kurutma işlevimde vardır. Türlerim; Kırmızı Okaliptüs, Sarı Limon Okaliptüs, Mavi Okaliptüs.

Okaliptüs: (Eucalyptusbaum / Heberbaum / Eucalyptus / Ökaliptüs / Sıtma ağacı)
Haziran-temmuz ayları arasında, mor renkli çiçekler açan büyük ağaçlardır. Yaprak şekli bitkinin yaşına göre değişir. Gençlerde sapsız, oval, açık yeşil; yaşlılarda ise uzunca saplı, orak seklinde, derimsi ve koyu yeşildir. Çiçekler morumsu kırmızı renkte olup, her bir yaprağın koltuğunda birkaçı bir arada bulunur. Meyve küçük ve çok miktarda tohum taşıyan oval şekilli bir kapsüldür. Ana vatani Avustralya olan bu ağaç, halk arasında sıtma ve kinin ağacı olarak da tanınmaktadır.

Anadolu’ya ilk defâ, Muğla vilayetinin Fethiye kazasında Dalaman’da bir çiftlik kuran Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa tarafından, süs ağacı olarak sokulmuştur. Diğer taraftan Mersin-Adana demiryolu uğrağındaki istasyonlarda 1886 yılında Fransızlar tarafından istasyon ağacı olarak kullanılmıştır. 1830’a doğru Avustralya’dan Italya’ya getirilen çeşitli cins ökaliptüslerin kış olması dolayısıyla çoğunluğu kuruduğundan bu ağacın yumuşak iklimde yaşamadığı kanaatine varildi. 1852’de Cezayir’de tekrar denendi. Daha sonra da Kuzey Afrika ve Güney Avrupa’da denenerek sıcak mıntıkalarda yetişeceği anlaşılmıştır. 1893’te, Osmanlı Devleti idâresinde bulunan Suriye’de M.H. Morel, Beyrut’taki mâlikânesinde çok miktarda ökaliptüs yetiştirmiş ve bu mâlikânesine Lâtince olarak “Villâ Eucalypta (Ökaliptüs Köşkü) adını vermiştir. Çok miktarda ökaliptüs bugün Afrika, Avrupa, Asya sıcak iklimlerinde yetiştirilerek, iktisâdî, sihhî maksatlarla dünyanın her kıtasında üretilmekte ve gün geçtikçe de rağbet bulmaktadır. Ökaliptüs ağaçları, çok yüksek olan kâbiliyeti, fazla miktarda toprak suyunu alıp havaya vermesi sâyesinde bataklık yerlerin kurutulmasında insanlığa olan hizmetlerinin tanınmasını müteakip, yalnız Avustralya’da olan gelişme alanı kısa bir zamanda çok genişlemiştir. Bir ökaliptus ağacının yılda ortalama 250 ton suyu alıp havaya verdiği tecrübelerle anlaşılmıştır. 1938’den beri, yurdumuzun güney bataklıklarında da yetiştirilmesine büyük önem verildi ve kısa zamanda çok ümit verici neticeler alindi. Tarsus’un Karabucak bataklığının kurutulmasıyla bölgede, sıtma hastalığının yayılmasında önemli rol oynayan sivrisineğin nesli kesildi.

Çesitleri: Yüzden fazla çeşidi olmakla birlikte, tanınmış ve önemli çesitlerinden bazıları şunlardır:
1. Eucalyptus alpina
2. Eucalyptus amplifolia
3. Eucalyptus amgydalina
4. Eucalyptus andreana
5. Eucalyptus calophylla
6. Eucalyptus citriodora
7. Eucalyptus cocciféra
8. Eucalyptus cordata
9. Eucalyptus cornuta
10. Eucalyptus cosmophylla
11. Eucalyptus diversicolor (Collossea)
12. Eucalyptus globulus
13. Eucalyptus gomphocephala
14. Eucalyptus leucoxilon
15. Eucalyptus robusta
16. Eucalyptus rostrata
17. Eucalyptus viminali
18. Eucalyptus longifolia.

Dünyanın birçok yerinde, bilhassa Brezilya’da, Kuzey Afrika ve Güney Avrupa’da, Doğu ve Batı Asya’da bir zaman sıtma saçarak insanları ölüme sürükleyen korkunç bataklıklar, bugün ökaliptüs ağacının gölgesinde sağlık ve varlık kaynağı olmuştur. Ökaliptuslar, bataklığı kurutarak etrafını da tarıma elverişli hâle getirmektedir. Ökaliptus ormanları, hava tesirlerini yumuşatarak büyük rüzgârlara mâni olurlar, bitkilere zararlı olan toz ve dumanları tutarlar, fırtına ve dolu zararlarını kısmen önlerler. Üç yaşından büyük olan ormanlardaki çayır ve ot miktarı da büyük ölçüde olduğundan, hayvanlarda verimi arttırmaktadır. Ayrıca arıcılıkta da büyük faydaları görülmüştür. İlk yıllarda, aralarına mısır ekilerek değerlendirilebilir. Yurdun güneyinde kurulan ökaliptus ormanlarından, büyük ölçüde yakacak temin edilmektedir.

Kullanıldığı yerler: Tâze yapraklarının su buharı ile distillenmesi sûretiyle elde edilen ökaliptus, muhtelif cila, kafuru, çam sakızı ve zamk, yine bir nevi vernik olan kokulu reçine îmâlinde kullanılmaktadır. Halk hekimliğinde, özellikle solunum yolu hastalıklarında tercih edilir. Öksürüğü keser, boğaz ve burun iltihaplarını giderir. İdrar yollarını temizler. Hâricen deri üzerine sürülmek sûretiyle antiseptik olarak da kullanılır. Ökaliptus yaprakları doğrudan doğruya kaynatılarak kullanıldığı gibi, yağının tıpta da pek çok faydaları vardır. İlaç olarak veya kaynatma ile buğu, koku hâlinde de kullanılır. Yapraklar nefes darlığı, kabız, balgam söktürücü olarak, haşere sokmalarına, her nevi ateşlenmeye, nezle, nevralji, bronşit, romatizma, seker, üremi gibi hastalıklarda, yağ veya eksitilerek sirke, toz sabun, pudra ve mâcun seklinde kullanılır. Ayrıca ökaliptus kabuklarından, kino reçinesi adi verilen ve içinde bol miktarda tanen bulunan bir madde, kuru damıtım yoluyla elde edilmektedir. Yine ökaliptus odununun kuru damıtımıyla elde edilen diğer ürünler; 100 kilo odundan; 25-27 kilo kömür, 7 kilo asit asetik, 2 kilo alkol metilen, 3 kilo katran elde edilebilir.

Özellikleri: Tazelik verici, kuvvetlendirici, Antiseptik, temiz olmayan derilerde, akne, kepek, bağışıklık sistemini kuvvetlendirir, virüslere karşı, grip ( boğaz iltihaplanması, sinüzit iltihaplanması, bronşitte-Antibiyotiğe yardımcı ) bahar nezlesi..romatizma ağrılarında ve sinir iltihaplanmasında. Haşerelere karşı çok kuvvetli tesir eder. Soğuk algınlığı, nezle, kas tutulmaları, sinüs gibi rahatsızlıklarda güçlüdür. Migren ve romatizma ağrılarını dindirir, cilt ülseri ve yarayı iyileştirir.

Kullanıldığı yerler:
Losyon olarak(yoğunluğu azaltılmış): Nefes darlığında göğüs üzerine sürdüğünde nefes açıcı etkisi vardır.

Buhar yolu ile: Soğuk algınlığı rahatsızlıklarında boğaz ve solunum yolları şikayetlerinde ve bronşitte özellikle uçucu yağından dolayı inhalasyon (buğu) yoluyla yararlanılmaktır. Burun tıkanıklığı ve burun akıntısına karşı (kaynar suya drog parçaları veya uçucu yağ damlaları ilave edilerek hazırlanan) buğu yöntemiyle kullanılmaktadır

Banyo suyuna ve kompres olarak: Yanıklarda ve yaralarda; Ayrıca üzüntü ve sıkıntıyı dindirici etkisi bulunur. Ev içinde buharla kullanılırsa evdeki bakterileri öldürür.

Uyarılar: gebelikte kullanmayın, çocuklara ve bebeklere verilmez, yoğun olan formu cilt zararlıdır. Yüksek kan basıncı olanlara sakıncalıdır. Asla ağız yolu ile almayınız. Bir haftadan fazla kullanımda ve tekrarlayan periyodik rahatsızlıklarda hekimle görüşmek gerekir. Nadiren de olsa bazı kişilerde bulantı, kusma ve ishal yapabildiği kayıtlıdır.

Göz,kulak,burun,boğazda yabancı cisim ve ilk yardım

Gözde Yabancı Cisim
Çocuklarda ve işçilerde sıkça rastlanabilir. Açık havada oynayan çocuklarda bitki parçaları ya da toprak taneleri, metal kesimi, düzeltilmesi, sıva işinde çalışan işçilerde ise metal ve sıva parçacıkları göze kaçar.
Gözde yanma, batma, sulanma, kaşıntı ve ovmaya bağlı kızarıklık görülür. Hatalı müdahaleler göze zarar verir ve yabancı cismin çıkarılması da güçleşir. İlkyardımcı, kişinin gözlerini ovmasını önlemeli bol suyla yıkandıktan sonra gözlerini kapattırıp cismin gözyaşı ile çıkmasını beklemelidir. Bu olmuyor ve cisim gözle görülebiliyorsa temiz bir bez parçasının kenarı ile alınabilir. Çıkartma işleminden pamuk kullanılmaz. Yabancı cisim yine çıkmıyorsa kişi nakledilir.
Kulakta Yabancı Cisim
Kulağa nohut, mercimek gibi gıdalar, boncuk tanesi, böcek ya da bitki parçaları kaza ile kaçabilir. Özellikle böcekler hareket ve sesleri ile çok rahatsızlık verir. Su ile şişen tahıllar ve kuru baklagillerin çıkarılması çok zorlaşır. Bazen kulağı temizlemekte kullanılan pamuk, çöpler kulakta kalabilir.
Kulaktaki yabancı cisimleri çıkartmak için sivri, uzun cisimler sokmak doğru değildir. Kulak yere bakar durumda iken kulak kepçesi küçük çocukta geriye ve aşağıya büyükte geriye ve yukarıya çekilerek cisim çıkarılır. Böcekler ışık tutularak dışarıya çıkarılabilir. Başarı olunamazsa kişi nakledilir.
Burunda Yabancı Cisim
Çocuklarda görülebilir. Buruna sivri, uzun cisimler sokmamak gerekir. Yabancı cismin olduğu tarafın karşısındaki burun köküne bastırılarak kişi sümkürtülür. Başarılı olunamazsa kişi nakledilir.
Boğazda Yabancı Cisim
Boğaza takılan yabancı cisim, elle ulaşılabiliyorsa elle çıkarılır. Aksi takdirde çocuksa baş aşağı tutularak, büyükçe iki kürek kemiği arasına vurularak yardım edilir.
Yabancı Cisimlerin Yutulması
Yutulan cisim küçük, düzgün kenarlı ise kendiliğinden çıkacaktır. Müdahale gereksizdir. Sivri, uzun, batıcı, kesici cisimler yutulmuş ise acilen nakledilir.

Çayın Faydaları ve Zararları...

Ülkemizde oldukça fazla tüketilen siyah çay, faydaları ve zararları ile yine gündemde. Son günlerde açıklanan araştırma sonuçlarına göre; günde iki bardak çay tüketmek, kalp krizi sonrası ölüm riskini oldukça azaltıyor.

Araştırmacılar, bu şaşırtıcı sonuç karşısında çayın daha iyi incelenmesi gerektiğini söyleyerek siyah ve yeşil çayda kalbi koruma özelliğine sahip maddeler bulunabileceğini tahmin ettiklerini söylediler.

Söz konusu çalışma 13 Mayıs’da Amerikan Kalp Birliği Dergisi’nde yayınlandı. Çalışmayı yöneten Dr.Kenneth Mukamal, sonuçların beklediğinden çok daha şaşırtıcı olduğunu ve çay bitkisinin kalp sağlığı üzerindeki gerçek etkisi, araştırma sonucundan daha az olması durumunda bile, kalp krizinden kurtulmak için hatırısayılır bir fayda yaratabileceğini belirtti.

Çalışmada çay içenler ile çay içmeyenler arasında, kalp krizi sonrası ölüm oranları araştırıldı. Çay tüketimi fazla olanlarda (günde 2 veya daha fazla bardak), araştırma sonuçlarına göre : çay tüketmeyenlere oranla %44 daha az kalp krizi nedenli ölüm görülüyor; bir haftada 14 bardaktan daha az çay tüketenler ise, hiç tüketmeyenlere oranla kalp krizi sonucunda % 28 daha az ölümle karşılaşıyorlar. Bu geniş çaplı araştırmada, araştırmacılar kalp krizinden sonra hayatta kalan 1900 kişinin, kalp rahatsızlıklarından önceki çay tüketimlerini not alıp bu kişileri 4 yıl boyunca izlemeye devam edecekler. Araştırmaya katılmış olan doktorlar; denek olarak alınan kişilerin başka bir kalp krizine ya da kalp rahatsızlıklarına daha yatkın olan yüksek risk grubundaki insanlardan seçildiğini belirtiyorlar.

Araştırmacılar flavonoidlerin (bitkilerden elde edilen, besinlerde doğal olarak bulunan antidoksidanlar) kan damarlarını genişleterek kanın vücuttaki dolaşımını daha kolay sağladığını ve böylece kalbi doğal yoldan korumanın mümkün olabildiğini söylüyorlar. Ayrıca flavonoidlerin, LDL kolestrolünün daha kötü bir kolestrol haline dönüşmesini önleyebileceğine dair kanıtlar da sözlerine bulduklarını ekliyorlar.

Kalp krizi sonrası ölümü önlemek için herkesin çay içmeye başlaması mı gerekir?

Doktorlar araştırmaların bitmediğine dikkat çekerek, fazla çay tüketimini henüz tavsiye etmemekle birlikte, kalp krizi geçirmiş olan ve çaydaki kafeinden endişe edenlerin bu konuda korkmasına gerek olmadığını belirtiyorlar. Araştırma yapılırken hastalara ne tür çay (kafeinli, kafeinsiz) tüketikleri ile ilgili soru sorulmamış; çünkü araştırmacılar tüketilen çayın kafeinli ya da kafeinsiz oluşunun, ortaya çıkan bu olumlu sonucu değiştireceğini düşünmüyorlar. Bütün bitki çaylarının farklı özellikler taşıdığı ve bu önemli etkiyi hepsinin yaratamayacağı belirtiliyor; yeşil ve siyah çaydaki kimyasal bileşimin de birbirinden farklı olduğu ve bu nedenle farklı faydalar sağlayabileceği uyarısı yapılıyor.

Bitkilerden yapılan diğer içeceklerin kalp üzerinde faydalı etkileri olabilir mi?

Bitkilerle yapılan siyah bira, şarap ve viskide de flavonoid maddesi bulunur fakat bunların miktarı çayda bulunandan çok daha azdır. Eğer bitkilerin olumlu faydalarından yararlanmak istiyorsanız, katkısız bitki çayları tüketmeniz, alkol içeren bitki içeceklerinden çok daha yararlı olacaktır. Alkol ve bitki özleri içeren bir içecek tüketmeyi düşünürken içerdiği az miktardaki flavonoid maddesinin yararından daha çok, barındırdığı alkol oranı ile uzun vadede karşılaşacağınız sağlık problemlerini göz önünde tutmalısınız.

YEŞıL ÇAY VE KANITLANMIŞ SONUÇLARI

Yeşil çayın yaşlanmayı geciktirdiği, doğal kafeini ile rahatlık sağladığı; yapılan araştırmalar sonucunda bilinen özelliklerindendir. Yeşil çayın kanser olasılığını azalttığı belirtiliyor. Yapılan farklı araştırmalara göre bunun nedeni; yeşil çayın kolesterol ve yağ değerleri üzerindeki olumlu etkisi, tansiyonu düzenlemesi ve damar sertliğini önlemesi olarak açıklanıyor.

Ülkemizde yapılan bir araştırmaya göre; Polifenoller, polisakkaritler ve değişik vitaminler içeren Yeşil Çay`ın yemek borusu kanserini erkeklerde yüzde 57, kadınlarda ise yüzde 60 oranında önlediği bildirildi.

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği bölümü öğretim üyesi Yrd.Doç. Dr. Hayri Çoşkun, yeşil çay`ın, oksidasyon olmaması için toplandıktan sonra ezilme gibi işlemlerden korunduğunu, böylece doğal bileşenleri ve aromasının da korunduğunu belirtiyor.

Coşkun, Yeşil Çay`ın değişik kanser risklerini azalttığını, kan kolestrol seviyesini düşürdüğünü, yaşlanmayı geciktirerek değişik bakterilerin gelişmesini engellediğini kaydederek, ``Ultra viole ışınlarının deride kanser ve buruşukluklara neden olduğu bilinmektedir. Yeşil çayın ise bu tür deri hastalıklarını koruyucu özelliği vardır. Sigara dumanında potansiyel kanser yapıcı madde olan NNK, akciğer kanserine neden olmakta, Yeşil çayın bu hastalığa karşı koruyucu etkisi bulunmaktadır`` diye ekliyor.

SıYAH ÇAY VE KANITLANMIŞ SONUÇLARI

Chicago’da yapılan araştırmanın sonucuna göre; Siyah çay kalp hastalarında damar sağlığını korumakta. Amerikan Kalp Derneği`nin ``Circulation Journal`` adlı yayın organında yer alan araştırmaya göre, daha önce kalp sağlığında olumlu etkisi belirlenen siyah çayda, siyah üzüm, greyfurt suyu, soğan ve kırmızı şaraptaki flavonoid maddesi, yüksek oranda bulunuyor.

‘Flavonoid`in, kötü kolesterolün (LDL) yol açtığı oksidasyon durumunu ve damar cidarlarının kalınlaşmasını önlediğini kaydeden uzmanlar, bu etkinin ancak çok miktarda flavonoid özü alınmasıyla kendini gösterdiğine dikkati çekiyorlar.

Boston Üniversitesi Tıp Merkezi`nde yapılan bir araştırmada, deneklerin bir kısmına bir süre boyunca belirli miktarda çay, bir kısmına ise su içiriliyor.

Portakal , Portakalın Yararları

Diğer İsimleri: Citrus aurantium, Citrus sinencis, Orange


Portakal: Turunçgiller familyasından bir ağaçtır. Boyu 2-10 m arasında değişir. Yaprakları sert dayanıklı ve düz kenarlıdır. Kabuğunun altında sarımtırak, bazılarında ise kırmızı renkte sulu ve dilimli bir öz bulunur. Kabuklarından portakal esansı elde edilir. Çiçeklerinden de portakal çiçeği esansı yapılır. Başta C vitamini olmak üzere P, B ve E vitaminleri ile fosfor, magnezyum ve potasyum minerali açısından zengindir. Bakır, çinko, demir ve manganez mineralleri ile protein de bulunur.


Portakalın Faydaları

* Ateşi düşürür.
* Susuzluğu giderir.
* Kansızlığa iyi gelir.
* Hazmı kolaylaştırır.
* Vücuda enerji verir.
* Nekahat devresini kısaltır.
* Şeker hastalarına faydalıdır.
* Yatarken yendiğinde uyku verir.
* Zayıflatıcıdır, şişmanlamayı önler.
* Damar sertleşmesini ve felci önler.
* Portakal kabuğu iştahsızlıkta etkilidir.
* Vücuttaki zararlı maddeleri temizler.
* Sinirleri yatıştırır ve yorgunluğu giderir.
* Yüksek tansiyonu ve kolesterolü düşürür.
* Vücudu ve bağışıklık sistemini güçlendirir.
* Çiçeklerinin kaynatılmasıyla elde edilen su, spazm giderir.
* Grip ve nezle gibi soğuk algınlığına iyi gelir ve öksürüğü azaltır.
* Kabuklarından yapılan şurup ise, mide hastalıklarında kullanılır.
* İçerdiği folik asit özellikle hamileler ve bebek için çok yararlıdır.
* Karaciğeri çalıştırır ve safra ifrazatını artırır.sifalibitkileriniz.com
* Cilt kırışıklıklarını önler, cildin taze ve pürüzsüz görünmesi sağlar.
* Kanın pıhtılaşmasını, mide ve pankreas kanserini önleyici etkisi vardır.
* Damar sertliğini ve tıkanıklığını önleyen portakal kalp ve damar hastalıkları ile kansere karşı koruyucudur.
* Kabuklarındaki esans sivilcelere sürüldüğünde biraz yanma yapar ama 2 ayda ortadan kaldırır.sifalibitkileriniz.com
* Çocukların hastalıklardan korunması ve fiziksel gelişiminin tam sağlanması için gerekli olan cevherler dolu bir meyvedir.

Havuçtaki vitaminler , faydaları

A, C, B1 ve B2 vitaminlerince zengin bir ürün olan havuç, çiğ olarak ya da pişirilerek tüketilir
Havucun yararları
Tohumlarından halk arasında gaz söktürücü, idrar artırıcı, adet getirici ve mide ilacı olarak yararlanılır

Haftada beş kere yendiği takdirde araştırmalara göre kadınlarda kalp enfarktüsünü, felç tehlikesini yüzde 68 oranında azaltıyor

Günde iki havucun erkeklerde kandaki kolesterolü yüzde 10oranında azalttığı görülmüştür

Her gün yenen bir havuç da akciğer kanseri tehlikesini yarıya indiriyor

Anne sütünü arttırır

Yüz ve boyun kırışıklıklarını giderir

Havuçtaki kompleks karbonhidratlar vücuda ererji verir

Havuçlar kirli olsa bile kabuğunu soymamak gerekir Çünkü yarım kilogram havuçta 30 mg C vitamini, B1-B-B6 vitaminleri, kalsiyum, demir ve potasyum mineralleri bulunur ve bunların büyük bölümü kabuğun altındadır

Kabuğu soyulduğunda havuç besin değerinden çok şey kaybeder

Havucun kabuğunu soymak yerine musluğun altında hafifçe fırçalamak yeterlidir

Görme bozukluklari, bas dönmesi, düsük tansiyon, bitkinlik gibi rahatsizliklari iyilestirir

Bronşları açar, kuru öksürüğü keser ve bağırsakları yumusatır

Havucun, süratle kan yapıcı, kuvvetlendirici, ishal kesici, peklik giderici, mide ve bağırsağın yakın dostu, safra akıtıcı, karaciğeri kuvvetlendirici ve yeri doldurulamayan bir sebze olduğunu biliyormusunuz

Kansızlık halinde, sabah-öğle-akşam taze çıkarılmış 1 çay bardağı havuç suyu içilmesi, suyu çıkarılamazsa ince rendelenmesi ve iyice çiğnenerek yenilmesi öneriliyor

Havucun, bol A vitamini ile cilde temizlik ve pembelik verdiğini ve gözlerin sıhhatli kalmasını sağladığını , kalp rahatsızlığı ve damar sertliği olanlara havucun çok fayda verdiğini, her gün yenen bir havucun da akciğer kanseri tehlikesini yarıya indiriliyor

Havuçtaki beta-karotenin de gözleri, yaşlılığın getirdiği görme zayıflığından koruduğunu

Bağışıklık sistemini kuvvetlendirdiğini, havuçların çiğ veya pişmiş olarak yenilirken asla soyulmaması gerektiğini, sadece temiz yıkamanın yeterli olduğu bilinmektedir

Aşırı havuç suyu içildiğinde cilt hafif portakal rengi alırsa da bunun bir zararı söz konusu değildir

Fast- Food Yemeklerdeki Büyük Tehlike

Bu kez yemeğin içinde değil dışında...

Fast food’dan uzak durmak için bir neden daha çıktı! Kanada’da bulunan Toronto Üniversitesi uzmanları, hamburger, patates kızartması gibi yiyeceklerin yağının sızmasını önlemek için fast food ambalajlarının yapımında kullanılan “perfluoroalkil” adlı kimyasalın gıdalara da bulaştığını tespit etti.

Tiroidden tümöre, yüksek kolestrolden kansere kadar bir çok sağlık sorununa neden olduğu belirtilen bu kimyasallar insan sağlığını ciddi şekilde tehdit ediyor. Araştırmayı yürüten ekibin başında bulunan Scoot Mabury, bugüne dek bu kimyasallarla ilgili hiçbir tedbirin alınmadığını söyledi. Milliyet'in haberine göre, Mabury “Bu kimyasallar ambalajdan yiyeceğe geçmez, vücutta tutulmaz ve vücut bunları işlemez zannediliyordu.

Ancak bu görüşün hatalı olduğu ortaya çıktı” dedi. Araştırmada tehlikeli kimyasalların fast food tüketen kişilerin kan ve idrar örneklerinde bulunduğu kanıtlandı. Uzmanlar söz konusu kimyasalların özellikle cinsiyet hormonlarına olan negatif etkisi nedeniyle doğurganlığı olumsuz etkilediğini belirtiyor.
Kaynak: Haberturk

En sağlıklı 10 kış besini

Amerikan Sağlık Örgütü, kışın tüketilmesi gereken 10 besini açıkladı. İşte 10 besin:

Kabak
En verimli etkiyi ekim-kasım aralığında gösteriyor. Kabağın en önemli özelliği, her türlü pişirme usulüyle tüketilebilmesi ve etkisini koruması. Beta-karoten ve antioksidan kaynağı olan kabağın, kalp hastalıkları ve yaygın kanser türleriyle savaşabildiği biliniyor.

Brüksel lahanası
Lif, K vitamini ve magzenyum deposu. Eylül-şubat ayları arasında taze bulunabiliyor. Günde 4 ile 6 adet tüketmek C vitamini ihtiyacını karşılıyor.

Greyfurt
Likopen ve C vitamini kaynağı olan greyfurtlar, özellikle prostat başta olmak üzere birçok kanser türüne karşı koruyor.

Lahana
Yılın her dönemi bulunan ve A, B6, C ve K vitaminleri yönünden zengin lahanaların, özellikle kışın kırmızı çeşitlerini tüketerek de, kalp ve damar hastalıklarına karşı korunmanın mümkün olduğunun altı çiziliyor.

Kestane
B vitamini, potasyum, bakır ve magnezyum deposu olarak gribe karşı etkili bir silah görevini üstleniyor.

Brokoli
Yılın her mevsimi bulunması mümkün olan brokoli, A, C, K vitaminleri ve kalsiyum, demir ve magnezyum içeren mineralleri sayesinde, mükemmel bir antioksidan kaynağı ve göz dostu.

Tatlı patates
Doğada en taze haliyle kasım-aralık veya nisan-mayıs aylarında bulmak mümkün. Düşük kalorisine rağmen besin değeri hayli yüksek olan patatesler müthiş bir lif deposu.

Pırasa
Vitamin ve mineral yönünden en zengin sebze. Kan değerleri düşük kimselere önerilen pırasanın kolon ve prostat kanserine karşı kanıtlanmış etkisi de biliniyor.

Turp
Sadece kabuğu bile günlük A ve K vitaminleri ihtiyacını yüzde 100 karşılayan turp, C vitamini, potasyum ve kalsiyum zenginliğiyle en güçlü antioksidanlardan.

Sarmısak
Sadece kışın tüketilmese de, kışın yakalanma riski artan enfeksiyon hastalıklarına karşı sarmısak tüm menülerle tüketilmesi önerilen bir mucize besin olarak öneriliyor.

Blog içeriği Hakkında

Sağlıklı yaşamak için yararlı bulduğum bilgileri sizlerle paylaşmak için oluşturduğum bir blog sitedir. Radyasyon , sağlıksız ürünler , hormonlu ve zararlı gıdalardan uzak kalmamız bu devirde çok zorlaştı. Sağlığımıza faydalı besinleri tüketerek vücudumuza zarar veren etkenlerin etkilerini azaltalım.Bilinçli bir tüketici olalım.Sağlımızı kaybetmeden kıymetini bilelim!..

İzleyiciler